Son günümüz meyve, baharat ve son dakika alışverişleriyle geçti. Mango, şoki şoki, hindistan cevizi, mangosteen, avokado, ananas gibi meyveler aldık. Bir Meyve Tezgahı.jpg

Papaya almadık çünkü gündüz yediğimiz papaya bizim için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Ya buranınkini sevmedik ya da iki sefer de kötüsüne denk geldik. Ben 2 yıl önce Arabistan’da yemiştim ve o zamandan beri o tadı arıyorum.

Kaldığımız yerin güvenlik görevlisine “Teşekkür ederim.”, “Nasılsın?”, “İyiyim sen nasılsın?”, “Görüşüz.”, “Günaydın.” gibi ifadeleri öğrettik. Çok neşeli bir insandı, Türkçe yeni kelimeler öğrenmeye de istekliydi. Burada insanlar birbirlerine çok fazla selam veriyor. Laf atmaktan, iltifat etmekten ise asla çekinmiyorlar. Bizi görüp Türk olduğumuzu anlayınca veya öğrenince “arkadaş, nasilsin” falan demeye başlamaları güzel ama ucu kaçınca ciddi sinir bozucu oluyor.

Stone Town’da navigasyonsuz, sadece önceden çektiğimiz fotoğrafların konumuna bakarak sahile çıkmaya çalışırken bir kitap kafe bulduk. Duvarındaki korkunç tablolar dışında çok nezih bir ortamdı. Kitap Kafe.jpg

Bugün son akşamımız olduğu için sahilde gün batımını izlemek istemiştik. Kimimiz orada atlayanları izleyerek, kimimiz kahve eşliğinde kimimiz de (yani ben) şeker kamışı, lime, zencefil karışımı suyunu içerek manzaranın tadını çıkardık. Ardından da oradaki sokak lezzetlerinden patatesli çorba ve shawarma ile akşam yemeğimizi yemiş olduk. Bu arada lezzetlerinin olduğu yere Forodhani deniyor, daha önce söylememişim. O alan da gündüz boş oluyor, akşama doğru kuruyorlar tezgahları. Gün Batımı.jpg

Zanzibar ekvatora çoook yakın olduğu için ve şu an kış(!?) olması sebebiyle gündüzler 12 saat, 6 buçukta hava kararıyor. Namaz saatleri de oldukça kısa. Akşam ve yatsı ezanı arası tam 1 saat. Gündüzlerin çabuk bitmesi biraz üzücü ama size saat 10’muş gibi gelirken 8 buçuk olması da mutluluk verici.

Geldiğimizden beri 5 defa mangolu dondurma yedik. Son kez yerken de su da aldığımız ve şilinlerimiz bittiği için burada kalan arkadaşımızın yarın ödeyeceğini söyleyip yaklaşık 64 TL veresiye borçlandık.

Tanzanya bordo pasaporta kapıda vize istiyor, diğerleri için istemiyor. Lakin buradan yeşil pasaportlulara tavsiyem ülkeye giriş ve çıkışta kendinizi doğru ifade edebilmeniz önemli, bazı havalimanı çalışanları herkesin para verip vize alması gerektiğini düşünüyor çünkü. Yeşil pasaportlu bir arkadaşımız girerken ona neden vize ödemesini yaptığı kağıdın olmadığını sordular, o da bunun özel pasaport olduğunu ve vize gerekmediğini falan açıklamak zorunda kaldı. Çıkarken de onun ülkeye giriş damgasının olmamasından dolayı memur bizi biraz bekletti. O gün vize mize derken görevli damga basmayı bile unutmuş pasaporta meğer. Tanzanya’da, belki Svahili konuşan diğer ülkelerde de vardır ama bilmiyorum, “Hakuna matata” yani yerel “Sorun yok.” cümlesi bazen insanı o kadar bıktırıyor ki annemle artık hakuna matata kusacağız, diyoruz. İnsanların rahatlığı çok garip. Bununla alakalı bir anı daha yaşamışlar. Baharatçı para üstünü vermek yerine “İstediğinizi alın, hakuna matata.” demiş. Onlara “matata” olmaması, bize olduğu gerçeğini değiştirmiyor onlar için.

5 bin kilometreden uzun olan yolun tüm çilesine rağmen, gitmeden önce de bana dendiği gibi, Zanzibar hayatımdaki en harika deneyimlerden biri oldu.

Biz Zanzibar’ı çok sevdik. Herkesin de seyahat edilecek yerler listesine eklemesini tavsiye ederiz. Dönüş Uçağı Seher Vakti.jpg