Bu gece 4’te -saatin 4 olduğunu bilmez bir halde- müezzinlerin “salaaaaahhh” diye bağırmaları ile uyandık. Ben bir ezan duyduğumu ve ezan duası ettiğimi hatırlıyorum ama onu sabah ezanı sanmıştım ve sonraki müezzin bağırmalarında saate bakınca daha 04.15 olduğunu gördüm. Teheccüde kalkalım diye müezzin abiler sağ olsunlar uyutmadılar. Maşallah ama hayran kaldım azimlerine.
Bugün kum adalarından biri olan Pange Adası’na gitmek için sabah 8’de yola çıktık.
Önceki gün bahsettiğim ateş ağaçlarında “taç utangaçlığı” diye bir kavramın geçerli olduğunu fark ettik. Tam aşağıdan gökyüzüne baktığınızda yaprakların arası labirent gibi görünüyor.
Yaklaşık 10 dakikalık dalgalı bir tekne yolculuğu sonrasında adaya vardık. Burası adı üstünde kum adası. Yaklaştıkça etrafındaki turkuaz denizi görüyorsunuz ve kendinizden geçiyorsunuz.
Biz gittiğimizde görevliler mangal vs. kurmaya gelmişti adaya ama bizim dışımızda yüzmeye gelen kimse yoktu. Tapulu adamız gibiydi. Vakit geçtikçe ortamın kalabalıklaştığını söylemişlerdi ve tamamen haklıymışlar. Kesinlikle erkenden gidilmeli yoksa halk plajına dönüyor.
Buradaki denizin genel özellikleri çok çok açık renkli kumdan dolayı denizin güzel açık mavi tonlarda görünmesi. Tabii Hint Okyanusu olmasının da ayrı bir havası var.
Adanın iki tarafında da deniz çok güzeldi. Zanzibar’a bakan kısmı daha durgun, okyanusa bakan kısmı daha dalgalı ama berraktı. Kristalin içinde yüzüyor gibiydik, çokça tefekkür ettik.
Adanın en ucunda her iki taraftan gelen dalgaların çarpıştığı, muazzam bir görüntüye sahip br kısım var. Favorilerimden…
Daha fazla anlatabileceğimi sanmıyorum. Fotoğraflara bakıp canınız çeksin ve gelip kendiniz görün diyorum.
Bu arada burada çok fazla buranın kış mevsimiyle dalga geçtiğimiz anlar yaşanıyor.
Adadan döndükten sonra kaldığımız eve yürümek yerine bajajiye binmeyi tercih ettik. Bajaji etrafı açıkta olan küçücük bir araba. Zaten şerit yönünden kafamızın bir milyon olduğu zamanda bajajiyle trafiğin ortasından geçerek varacağımız yere hızlıca ulaştık. Zevkliydi.
Bu günümüzün devamı yardım faaliyetlerine katılmakla geçti. Gittiğimiz köyde çocukların dini eğitim aldığı yerden bir fotoğraf ekliyorum. Buranın yerine inşallah iki katlı güzel bir medrese inşa edilecek.
Burada köylerdeki meyve fiyatları merkezden daha uygun oluyor. İnsanların hiç uğraşmasına gerek olmadan diplerinde binbir güzellikte meyveler bitmesi de onların nasibi.
Akşam namazını bir Umman camisinde kıldık. Zanzibar’daki en büyük camiymiş. Çok eski değil, 10 yılık yaklaşık.
Namazdan sonra bir Suriye restoranında yemek yedik. Diğer şeyleri çok fazla beğenmedim ama humusu ve tavuk döneri güzeldi. Burada ve dünyanın birçok yerinde shawarma diyorlar dönere. Ben bir de ananas suyu içtim, güzeldi. Sadece mango suyu çok yoğundu ama mango ve çarkıfelek meyvesi karışımı gayet güzeldi.