Rabat
Yine erken saatte Rabat için yola çıktık. Otobüsümüzün arızalanmasıyla yolumuz yaklaşık 1 saat uzadı, cuma namazına yetişemedik. Ülkede kral hangi şehirdeyse o şehirde bayraklar dikiliyor, Rabat’a giderken yolda bir sürü bayrak gördük. Fas’ın başkenti olan Rabat şehrini ikiye bölen Ebu Rekrek nehrini gördük. Geziye şimdiki kralın dedesinden ismini alan Muhammed V Mozolesi’nden başladık. Kral o sırada mozolenin yanındaki camide olduğu için başta bizi almadılar, Türkiye falan diyince adam aldı (burada Türkleri çok seviyorlar). Bu alan normalde Hasan (II) Camii olacakmış lakin kralın ölümünden önce tamamlanamadığı için sütunları ve minare olamayan Hasan Kulesi ile kalmış. Mozolenin içinde şimdiki kral olan Muhammed VI’nın dedesi, babası (Hasan II) ve amcasının kabrini gördük. Ciddi miktarda altın kullanılarak süslenmiş. Mozoleyi ve avluyu gezerken rüzgardan uçmak üzereydik. Ardından şehirde bulunan saraya gittik. Kralın eskiden ve şimdi bazı zamanlar kaldığı evi, sarayın camisini, ilginç ağaçları ve Afrika lalesini gördük(henüz çiçek açmamıştı).
Öğle yemeği için Udaya Kalesi manzaralı okyanus kıyısına geçtik. Rüzgardan uçmamış olmamız büyük şans. Udaya Kalesi de o derece rüzgarlıydı. Kalenin sokakları, evleri, kapıları, saksıları bir de aradan görülen deniz(okyanus) manzarası çok güzeldi. Mavi boyalı evleri görmeye hepimiz çok heveslenmiştik ama daha çok yolumuz olduğu için onları göremeden döndük (gezinin en büyük hayal kırıklığıydı). Okyanus manzaralı mezarlığı da gördükten sonra Meknes’e gitmek için yola çıktık. Açıkça söylemek gerekirse, Meknes yıllardır restorasyonu bitmeyen Mansur Kapısı(Bab Mansour)ı çevreleyen çitleri görmekten ve kaldırımın kenarına seccade serip akşam namazını kılmaktan başka bir şeye yaramadı. Ha bir de gün batımı+ay fotoğrafı var. Fes için yola koyulduk.