Bugün Trebinije’den Mostar’a doğru yola çıktık. Sırp bölgesinden Hersek bölgesine geçtik ve ilk olarak Poçitel (Počitelj) köyüne uğradık. Poçitel kalesinin 1383’te 1. Bosna Kralı tarafından yaptırıldığı söyleniyor. Osmanlı’nın geldiği son nokta burası denirmiş, sonrası Adriyatik Denizi, onun ötesi de Venedik zaten. Osmanlı fethettikten sonra buraya köy yaptırıyor. Yaşayan kişi sayısı 20 bine kadar çıkmış, sonra 2 bine kadar düşmüş. 90’lardaki savaşta bu köy de hasar almış. Sonrasında UNESCO Kültürel Miras Listesi’ne girmiş ve restore edilmiş. Muhteşem bir manzara. Taştan yapılmış evler (Safranbolu gibi değil), taş merdivenlerle kaleye çıkılıyor. Ama biz daha önce kaleye çıkmamıştık, şimdi de çıkmadık. Biraz tepeye tırmanmaya başlayınca sağdan camiye çıktık. Hem aşağıyı hem yukarıyı yani kaleyi görüyor. Mutlaka çıkılması gereken bir yer.
Gezerken tekrardan bayıldık buraya. Caminin oradayken Yeni Zelandalı bir adam ve kadın (60+ yaş olduğunu tahmin ediyoruz) başka Türklerle fotoğraf çektiriyordu. Kadın beni görünce benden de rica etti. Sonra annemi falan çağırdım biz baya 8-10 kişi fotoğraf çekindik. Selfie falan da çektik. Kadının gözlerindeki mutluluğu anlatamam. En son bana sarıldı niye bu kadar sevindi anlamadım ama bugün de tebliğimizi yapmış olduk elhamdülillah.
Poçitel’den sonra Blagay Tekkesi’ne doğru yola çıktık. Bu tekke de harika bir konumda. Dağın yarığının yanına inşa edilmiş 15. yüzyılda. Amaç “alp” ve “eren”lerin ruhsal olarak da gelişmesi. Alperenler Tekkesi olarak da biliniyor burası. Namaz kılınan, Kuran’ı Kerim okunan odaların manzarası harika. Hem ibadet hem tefekkür…
Köprüden karşı tarafa geçince tekkeyi tam karşıdan görebiliyorsunuz, güzel kareler yakalanıyor orada da. Bu arada Struga’daki dergahta gördüğümüz dünyada sadece 3 tane olan (biri Struga biri Konya) tablolardan diğeri de buradaymış. Görerek öğrendim iyi oldu.
Onlarca fotoğraf çektikten sonra Mostar için tekrardan yola çıktık. Mesafe çok çok fazla değil zaten. Mostar gezimize Koski Mehmet Paşa Camii ile başladık. Mostar şehrinde zaten birçok eser tamamen yıkılmış savaş döneminde. Gelirken soykırım müzesinin önünde Mostar Köprüsü’nün yıkılmış fotoğrafını gördük.
Bosna Hersek’in manevi yoğunluğu çok yüksek. Benim kelimelerim anlatmaya yetmez. Caminin manzarası aslında çok güzel ama caminin avlusundaki manzaralı kısma girmek paralıydı. Namaz vakti dışında camiyi ziyaret etmek de paralı. Caminin etrafında dükkanlar var kıyafet, hediyelik eşya vs. Zaten cami de çarşının içinde bulunuyor. Mostar şehri de (Üsküp gibi) yaşayan halk açısından köprü ile ikiye ayrılmış gibi. Bu cami Müslümanların yoğun olduğu tarafta.
Ben evlerin renklerine bayıldım. Aynı sokağın herhalde her yerden çektim fotoğrafını.
Mostar’ın simgesi olan Mostar Köprüsü’nü Mimar Sinan’ın öğrencisi olan Hayrettin Paşa yaptırmış. Ona bir tehditle gelinmiş: bu köprüyü tek kemerli yap yoksa idam edilirsin. O da önce küçük bir köprü denemesi yapmış (o köprüyü de gördük). Sonra da asıl köprüyü yapmış. Köprünün açılışına yakın ortadan kaybolduğunu duymuştum daha önce geldiğimizde.
Köprüyü restore ederken önce Türk olmayan şirketlere bu görev verilmiş fakat onların yaptığı köprü ayakta duramayınca mecburen (iyi ki) Türklere vermişler.
Köprünün sırlarından biri basamaklı olması. Çıkarken sıra sıra çıkıntılar var, yürümekte zorlandım. Daha önce geldiğimizde de ayağımın sürekli kaydığını hatırlıyorum, bu sefer de öyle oldu. Basamakların sayısı orijinalinde 99 taneymiş. Allah’ın 99 ismine ithafen. Restorasyondan sonra ise 92 tane. O da 1992 yılında yıkıldığı için. Köprünün yıkılırkenki videosu YouTube’da vardır, Osmanlı eserini yıktıkları için attıkları çığlığı duysanız oradaki nefreti hissedersiniz dedi rehberimiz.
Karşı tarafta aşağı, köprünün ayağına doğru inince tekne turlarının başlangıç noktası olan bir yer var. Orası çok güzel manzaralı, çok güzel fotoğraflar çekiliyor. Bir de buranın adeti erkeklerin bir kızla evlenebilmek için Mostar Köprüsü’nden atlamasıymış. Şart koşuluyor yani. Ama atlayanlar orada para da topluyormuş 50 euroya falan ulaşınca atlıyormuş. Bir adamın atlaması 45 dk falan sürdü. Pes edenler izleyemedi.
Buranın meşhur incir tatlısı varmış ama biz yemedik.
Köprünün ayağına inilien yerde bir kafe var. Oranın manzarası da çok güzel. O kafede şöyle bir şey yaşadım: (Önce ön bilgilendirme) 1 KM (mark) Euro’nun yarısına denk geliyor. Her yerde euro geçiyor zaten. Bizde de geçen Bosna’ya gelişimizden kalma mark vardı, çok az kalmış olduğu için onu çok harcamayayım diye 8 mark tutan ücret için 5 euro verdim adama. O da bana 50 cent verdi. Sonra döndüm dedim ki burda 50 cent var 8 mark mı demiştiniz. O da evet dedi. Ben de dedim tamam o zaman alın bunu (10 mark). Haa tamam dedi (Bu olaylar İngilizce oluyor.) 2 mark verdi para üstü. Bazı yerlerde gereksiz yere fazla ödeyebiliyorsunuz dikkat edin.
Mostar bu kadar. Dönüşte buranın meşhur yemeği olan kuzu çevirme yemek için yolda bir yerde durduk. Bizim 3 sene önce geldiğimiz yer de burasıydı. Zaten bu gün geçmişi yâd ederek dolaştığımız bir gündü. Nehrin manzarası dönüş yolunda harikaydı (her zaman harika). Tam gün batımına denk geldik subhanallah yine çok güzel fotoğraflar çektim ama hiçbir zaman gerçekteki kadar mükemmel çıkmıyor. Olduğu kadar olmadığı kader.
Annemin trileçesine ne oldu diye sorarsanız, kaldığımız otele yürüyerek 15 dakikaymış biz peşimize 7 kişiyi takıp 3 yıl önceki kafeye geldik. Annem otelde insanlar gelince dedi ki “Arkadaşlar bakın bi tane kaldıysa o trileçeyi ben yiyorum ama çatalın ucuyla tatmanıza izin veririm.” tabii ki şakaydı bu. Hepimiz güldük. Ağzımızı hayra açmak lazım. Geldik ve son bir tane karamelli trileçe kaldığını gördük. Şaka gibiydi. Peşimizden 4 kişi daha geldi. Bi tane de fıstıklı trileçe varmış onu da söyledik, 3 tane de limonlu cheesecake. Karamelli trileçeyi 9’a böldük. Hepimiz yedik. Aramızdan bir “Bir porsiyon bi kişiye çok fazla.” dedi. “Dokuz kişiye anca.” dedim. Bu da böyle bir anımız. Ama trileçe gerçekten eşsizdi. Tesadüf tevafuk kader kısmet nasip ne derseniz deyin, doymadık bir de bizi 3 yıl önce Bosna’da gezdiren Mika Abla’yla karşılaştık. Zaten o bizim tur rehberiyle arkadaşmıştı ve yarın bize Saraybosna’yı o gezdirecekti. Bir de bu kafenin sahibi de onun komşusuymuş, ertesi gün bize trileçe getirmesini rica ettik.
Son gecemiz olması dışında her şey çok güzeldi.