Sabah İşkodra’daki otelimizden çıkış yaptık. Osmanlı’nın son düşen kalesi olan İşkodra Kalesi’ni uzaktan gördükten sonra Karadağ için yolumuza devam ettik. Karadağ’a girdikten bir süre sonra tamamen sahil şeridinden gitmeye başladık. Adriyatik Denizi ağaçlarla birlikte harika görünüyordu. İlk olarak yolda çok ünlü bir ada olan Sveti Stefan Adası’nı gördük. Fotoğraf çekinmek için duramadık, kalabalıkmış park edecek yer yokmuş. Biz de ancak yakalayabildiğimiz kadar otobüsten çektik fotoğraf. Konyalı bir abi demiştim (annesi inci alan), o daha önce geldiğinde adaya girmiş. Her yer kilitliymiş kapalıymış. Singapurlu bir adamın özel mülküymüş zaten.
Sonrasında Budva’da durduk. Budva Kalesi’ni gördük. Bu kale 1 sene Osmanlı hakimiyetinde kalmış. Adriyatik Denizi’nin kıyısında olmasıyla birlikte bu hamleyle istediği zaman alabileceğinin mesajını vermiş Osmanlı Devleti. Kale surları içini gezdik biz. Sokaklar çok güzeldi. İlk girdiğinizde katedralin kulesini görüyorsunuz duvarların arasından. Tabii ki asla minare kadar güzel durmuyor ama yine de hoş bir manzara. Katedralin yanına da gittik. Bir sürü kilise katedral falan var zaten. Neredeyse hiç cami görmedik her yer kilise. Öğle ve ikindi namazlarını sokağa seccade sererek kıldık Budva’da da Kotor’da da.
Kalenin deniz kenarındaki kısmına gidince de bir sürü fotoğraf çektik. Orada kenarda oturmuş resim yapan bir adam vardı 40-45 civarı yaşında tahminimce. Adam hayatını yaşıyor gerçekten. Şu manzarada şu sanat muhteşem.
Biz sokak arasından deniz kenarına çıktık. Plaj olarak kullanılıyor burası. Fotoğraf çekinmek bi tık zordu ama güzel manzaralar yakaladık burada da.
Budva gezimizi bitirdikten sonra yine Adriyatik kıyısında, surların arasında UNESCO Miras Listesi’nde bulunan Kotor şehrine doğru yola çıktık. Kapıdan girdikten sonra bir saat kulesi karşılıyor bizi. Bu saat kulesi 1602 yılında yapıldığı orijinal haliyle hâlâ çalışıyor. Genelde Osmanlı zamanında yapılan saatler ise hep çalındığı için hiç kendi kendine çalışır halde kalamamış. Utanç Duvarı diye bir yer vardı, suçlular halkın gözü önünde buraya bağlanırmış eskiden. İnsanlara ibret olsun diye kapıdan girer girmez, saat kulesinin altında. Dar sokaklar, kiliseler, katedraller gördük sayısız.
Aziz Tripun Katedrali ünlü olanlar arasında. 1166’da inşa edilmiş. Yakın zamanda bir depremden dolayı kuleleri yıkılmış ama sonradan restore edilmiş olabildiğince. Bir kulesi saat kulesi diğer kulesi çan kulesi olarak kullanılıyor. Şemsiyeli sokak yine gördüm. Şansımıza kilisenin birinde bir düğüne denk gelmişiz. Fotoğrafta alttaki kalabalık da bu yüzden.
St. Mary Kilisesi’ni gördük. Kapısında figürlerle anlatılmış olan ilginç bir hikayesi var. St. Mary’nin ettiği dua ile Osmanlı askerlerinin şehre giremediği falan söyleniyor efsaneye göre. Kiliseye ismini veren kadın içeride cam bir fanusun içinde, yüzünde bir maske var. Parmakları görünüyor siyah.
Biz biraz gezip dışarı çıktık, çünkü gelirken görmüştük liman vardı. Cruise gemisi olmasa çok daha güzel manzara olurdu eminim. Kotor’a ayakbastı ücreti diye bir şey var onu verip giriyorsunuz. İçeride her şeyin fiyatı 2-3 katı en az. Hatta su alacaktı biri, kadın dedi ki burda 2 buçuk euro şuradan çıkın 1 euro. Biz yine helallik şüphemizden dolayı Karadağ boyunca hiçbir şey yemedik içmedik (çeşme suyu ve Türkiye’den götürdüklerimiz hariç). Sadece bir şişe su aldık onu da kenarda abdest almak için kullandık.
Karadağ insanları çok tembelmiş. Bir gün bir heyet toplanmış. Çalışma günleriyle alakalı konuşurken demişler ki pazartesi haftanın ilk günü çalışılır mı. Sonra demişler ki salı günü çalışmaya hazırlanalım. Çarşamba aaa artık çalışalım. Perşembe yorulduk çalışamayız. Cuma da hafta sonundan önceki gün, hafta sonuna hazırlık. Velhasıl hiç enerjileri yok. Bir örnek: Babamın bi arkadaşı buraya geldiğinde pizza söylemişler 1-1 buçuk saatte gelmiş.
Biz başta sadece Karadağ’a 4-5 gün gelmeye niyetlenmiştik ama iyi ki öyle bir şey yapmamışız çünkü gezdik bitti sıkılırdık muhtemelen. Kilise manastır katedral sokak falan fistan başka bir şey yok. (Deniz var bir de.) Görülmeye değer ama Balkan turuna dahil olarak görmek daha mantıklı bence.
Bugün de güneşi Bosna Hersek’te batırdık. Sırp bölgesindeki Trebinije’de bir otelde kaldık. Direkt Mostar’a gitsek çok uzakmış çünkü.