Bu sabah Kosova’ya gitmek için yola çıktık. 2 saatlik bir yolculuğun ardından Priştine’deki Sultan I. Murat (Hüdavendigar)’ın iç organlarının gömüldüğü türbesine geldik. Şehit olduğu yer burasıymış. Türbe binasının yanında bir dut ağacı var. Sultan Reşad’ın Balkanlar ziyaretindeki fotoğraflarda da bulunan bir ağaçmış bu. Ne zaman dikildiği bilinmiyor. Ağaç ikiye yarılmış bir şekilde, arasını köpükle doldurmuşlar. Bazı dalların altında da destekler var. Bu ağacın yarılmasının sebebinin Sultan Murat’ın hem Bursa’da hem de burada türbesi olmasından dolayı olduğu söyleniyormuş. Doğruluğu tartışılır ama işin manevi boyutunu düşününce ciddi manada etkileyici. Çoğu kişinin gözleri yaşardı zaten.

Sultan Murat Türbesi.jpg

Bu arada hatırlatmış olalım, I. Murat şehit olan tek padişahımız. Türbenin birkaç adım uzağında da bir müze gibi bir şey var. İçeride çoğunlukla I. Murat Dönemi ile alakalı tablolar, anlatılar, sergiler bulunuyor. Osmanlı hakimiyetindeki bölgeler haritası da vardı. En etkileyici olan ise şüphesiz Sultan Murat’ın şehadetten önceki duasıydı.

Bu anlamlı ziyaretten sonra Kosova’da çoğunluğun Müslüman ve Türk olduğu Prizren, Osmanlı’daki adıyla Pürzerin şehrine gittik. Görür görmez buranın Türk şehri olduğunu hissettik çünkü o kadar bizdendi ki birine fotoğrafını gösterip Türkiye’den bir şehir sallasam inanırdı yani. Ortam şöyle: Bir nehir var (suyu az olsa da) nehrin üzerinde bir taş köprü var (bu taş köprü Üsküp’tekine kıyasla çok küçük), köprünün biraz ilerisinde Sinan Paşa Camii var. Etrafta bir sürü taş ev, eğimli bir yerde olduğu için katman katman görünüyorlar. Amasya ile Safranbolu’nun birleşimi gibi diye konuşuldu, ben ikisine de gitmedim ama ben de öyle düşünüyorum.

Nehir, taş köprü falan filan.jpg

Biz gezimize o caminin karşı tarafından başladık. Oradaki Halveti Dergahını ve birkaç camiyi gördük. Gazi Mehmed Paşa Hamamı’nı gördük. Bu tip hamamlara çifte hamam deniyor. Dünkü yazıda bahsettiğim Üsküp’teki iki hamam da çifte hamamlardı. Çifte hamam hem kadınlar için hem erkekler için bölüm bulunduran ve aynı anda kullanılabilen hamam manasına geliyor. Hamamın hemen çaprazında camisiz gördüğümüz bir minare var. Buradaki cami ulaşımı kolaylaştırmak amacıyla dinamitle yakılmış. Halkın son anda haberi olmuş ve yetişememişler, minarenin etrafına ise canlı barikat kurmuşlar. Bu savunmanın 2 hafta kadar sürdüğü söyleniyor.

Nehir, taş köprü falan filan.jpg

Gazi Mehmed Paşa Camisi de Bayraklı Cami olarak biliniyor. Bu camide özel vakitler bayrak asılarak belirtildiği için halk bu adı kullanıyor. Gazi Mehmed Paşa için inşa edilen türbenin içindeyse kimse bulunmuyor. Gömülmek kendisine nasip olamamış. Caminin bahçesinde yerdeki taşlar cenaze namazında saflar düzgün tutulsun diye Arnavut kaldırımıyla beraber sıra sıra taşlar da dizilmiş.

Gazi Mehmet Paşa Camisi.jpg

Daha önce Makedonya/Kalkandelen’deki Alaca Camii’nde de gördüğüm ama o zaman bahsetmediğim bir figürden bahsedeceğim. Hz. Davud’un simgesi, yani İsrail bayrağından da bildiğimiz üzere Davud Yıldızı, mimari eserlerde muska olarak -nazar boncuğu gibi- kullanılıyor. Az önce bahsettiğim tek minarede ve Sinan Paşa Camii’nde de bu figür bulunuyor.

Camiden sonra tarihi bir medreseyi görmeye gittik. Bu medrese şu an Arnavut milliyetçiliğiyle ilgili kullanılan bir binaymış. (Kimse böyle bir yerde böyle bir organizasyonun olabileceğini tahmin etmeyeceği için medresede oluşturulmuş eski zamanlarda.) Medresenin biraz ilerisinde Maraşlılar Mahallesi diye bilinen bir yer varmış. Yüzyıllar önce Dulkadiroğulları Beyliği alındıktan sonra buraya orada yaşayan halkın yerleşmesiye burası Maraş kökenli bir Türk mahallesi olmuş.

Maraşlılar Mahallesi.jpg

Bu tarafı gezdikten sonra karşı tarafa, yani Prizren’in sembolü Sinan Paşa Camii’nin olduğu tarafa geçtik. Az önce anlattığım minare gibi burayı da yakmaya çalışmışlar ama burada da halk set kurmuş ve engellemiş elhamdülillah. Camisiz orası nasıl olurdu hayal etmek istemiyorum.

Sinan Paşa Camisi.jpg

Caminin az ilerisindeki meydanda bir çeşme var. Bu çeşmeden ne niyetle su içerseniz o olur diyorlar, kısmet açtığı da söyleniyor. Bunların hepsi batıl inanç tabii ki ama biz yine de bir iki dua ettik, Allah’ın hazinesi geniş. Bu da bir bakış açısı olsun; annemin en çok dikkatini çeken şey muslukların, çeşmelerin sürekli akması. Şunları kapatasım var diyor. Ama ben baktım bazılarında çevirme kulbu sadece süs için yapılmış, hareket etmiyordu. Bu sanırım burada olan doğal bir döngü. Balkanlar’ın 300-500 yıl suyunun bitmeyeceğini söylüyorlarmış, bu da büyük güçlerin gözü üzerinde olmasının en büyük sebeplerinden biri.

Meydan.jpg

Camiden biraz yukarı çıkınca da bir katedral gördük. Caminin varlığına karşılık hakimiyet gücünü bozmamak isteyen misyonerler yaptırmış. Burası da Makedonya’daki gibi, Türkçe bilmeyen neredeyse kimse yok. Çoğu restoran alkollü olduğu için biz oranın yerel yemeğini yiyemedik, börekçiden börek alıp çaycıya gidip çay, limonata ve yaban mersini suyu içtik. Üsküp’tekinden sonra Prizren’de de şemsiyeli bir sokak gördüm. Moda bu herhalde.

Şemsiyeli Sokak.jpg

Kosova’nın kendi parası yok. Euro kullanılıyor. Bize sosyal bilgiler dersinde anlatılan “bir ülkenin kendi para birimi olmasının bağımsızlık sembollerinden biri olduğu”nu daha iyi anladım. Benim burada yaşadığım sıkıntı yurt dışı paketimin Kosova’da geçerli olmaması ve 100 TL’min boşa gittiğini telefonuma gelen SMS ile anlamam oldu. Rehberler aslında yüksek faturalarla karşılaşabilirsiniz diye uyarmıştı ama ben paketim var diye internetimi kullanmaya devam etmiştim. Temkinli olmak gerek. Kosova’nın yollarının çok kötü olduğunu duymuştum. Rehberimizin anlattığına göre eskiden Balkanlarda en az yatırım yapılan yermiş ama son zamanlarda çok güzel yollar yapılmış, hiç sıkıntı yaşamadık biz.

Sınır Kapısı.jpg

Kosova’yı gezdikten sonra Arnavutluk sınır kapısından geçerek gece kalacağımız yer olan İşkodra’ya ulaştık. Orada yeni yapılmış olduğu belli olan bir camide ekipten birçok kişiyle birlikte yatsı namazını kıldık. Caminin yanındaki meydanı bir gezelim dedik, birkaç dükkana girdik ama pek iç açıcı değildi açıkçası. Şemsiyeli bir sokak daha gördüm. (Her ülkede var herhalde bundan.) Caminin köşesinde bir dondurmacı bulduk oraya gittik. Şeftalili harikaydı şeftali yiyormuşsunuz gibiydi. İncirli de çok güzelmiş ama ona yerimiz kalmamıştı, içimizde kaldı. Meydanda dijital kemençe gibi bir şey çalan bi adam vardı. Önce Experience çaldığını duydum sonra tüm Türkçe klasik oynatma listesini çaldı herhalde. Çalıkuşu, Ezel, Kara Sevda gibi dizilerin müzikleri, Caddelerde Rüzgar gibi şarkılar çaldı. Soramadım ama adam kesin Türk’tü bence.

Karanlık Sokak.jpg

Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu Balkan Turu